
NATÜRMORT
güneş biraz daha bekleyebilir.
manilla koltuğu ona
evin nasıl ev haline büründüğünü ve
renklerin sıralanışını hatırlatıyor
gölgeler, solgun tül perdeler gibi
kahve tonlu duvarlar boyunca
tutturulmuş,
pencerelerden sarkmış.
o lanet sifon sesi
tıpkı keçileri kaçırmış bir adamın
bulanık suratı gibi dağılıyor.
adam, artık sapıtmış çiftlere göndermede
bulunarak:
kendi etrafında aylak aylak dolanan
sapıtmış çiftlere
dair herhangi bir ize rastlamak mümkün
değilken hem de
sert bakışlarını daha da sertleştirerek
yukarı bakıyor,
gökyüzünün berbat doluluğu
bulutlarla tıka basa görüntüsü
gül yaprakları gibi parçalanan.
bir keresinde küçük sarışın bir kız
odaya girip şöyle demişti:
“baksana, (deniz kabuğunu kastederek)
sence de çok sevimli değil mi?
bu dünyanın en büyük deniz kabuğu.”
bir keresinde saçları çelloyu andıran
bir kadın:
maharetli kolları, kucaklamaya hazır
herif, çiçekleri ona vermekten kesin bir
kararla vazgeçiyor
tüm yaprakların zehirli suya
daldırıldığından şüphelenmiş,
bunun kadının kalbini kurutacağından
emin,
o esnada evin çatısı, karları
taşırmamaya özen gösteriyor.
ortalık az sonra mora döndürür yüzünü
berrak ve dingin bir durum içerisinde
sandalyeler, patlak veren benekler
halini alır
pencereler ise suratını yansıtır
sonra kendi halinde bir gün evi nasıl
kendi haline çevirmişse
küçük bir buket gibi kalır adamın
beyninde.
James Jarmusch